11 Ekim 2012 Perşembe

8 EKİM 2012 PAZAR - BÖLÜM 1

DÜNYA'NIN EN BÜYÜK TAPINAK ŞEHRİ; ANGKOR WAT'da, Gün doğumu...

Gece anlaştığımız üzere tuk-tukcumuz T, sabah 05.00’da hostelimizin önünde bizi bekliyordu. Bir önceki günden, her ne kadar uykusuz ve yorgun olsak da, 4 saatlik uyku bize yetmiş, sabah 04:30 da gayet dinç bir şekilde uyanmıştık. Sabah 05.00’da, Angkor Tapınaklar Bölgesi'ne gitmek için Tahsin ve Burak ile birlikte tuktukta ki yerlerimizi aldık. 10 dakikalık bir yolculuğun ardından, giriş kapısına geldiğimizde, bizim gibi, dünyanın dört bir yanından insanın, güneşin doğuşunu seyretmek için, erkenden Angkor'a akın ettiğini gördük...

Tapınaklara; 1 günlük giriş ücreti; 20$, 3 gün 40$ ve 7 gün 60$. Tapınaklar Bölgesi çok geniş bir alan olduğu için, tüm tapınakları görmek için 1 gün yeterli olmayabiliyor.  12 yaşın altındaki çocuklar pasaportlarını gösterince ücretsiz giriş yapabiliyor. Girişte web kamera ile fotoğrafınız çekilip, bir kimlik kartı hazırlanıyor. Kimlik kartları her tapınağa girişte soruluyor, göstermek zorunlu. Kartını kaybedenler yeniden ödeme yapmak zorundalar. O yüzden dikkatli olmakta yarar var…

Biz 2 kişi 40 dolar karşılığında , kimlik kartlarımızı aldıktan sonra, arkadaşlarımızla birlikte, bizi bekleyen tuk-tukumuza binip, Angkor’un en büyük tapınağına, Angkor Wat’a doğru yola çıktık…Yüzlerce insan, güneşin doğuşunu izlemek için yollarda… 
Yağmurlu bir sabahta gün Angkor’dan doğuyor....
20-30 dakikalık bir gökyüzü ziyafetinin ardından tekrar düşüyoruz yollara... Angkor’da bulunan tapınakların en ünlüsü ve içlerinde en büyük olanı Angkor Wat’ta doğru...
Efsaneye göre Kamboçya; denizlerin hâkimi, ulu ejder Naga’nın kızı ile Kaudinya adlı bir Brahman Hintli gencin birlikteliğinden meydana gelmiştir. Bir gün; Kaudinya, teknesiyle dolaşırken prensesi görüp âşık olur. Prensesin babası denizlerin hâkimi Naga ise, kızına evlilik hediyesi olarak, egemenliği altındaki bölgenin tüm sularını içine çekip, ortaya çıkan bu toprakları verir. Böylece Kambuja Krallığı kurulmuş olur… 12. yüzyılda ihtişamlı bir zenginliğe hükmeden, Khmer krallarından Suryavarman II (1113-1150) tarafından, Hindu tanrısı Vişnu adına Angkor Wat inşa ettirilir. 

Khmer Krallığı'nın başkenti ve gücünün simgesi olan Angkor Wat, 13. yüzyılda zengin komşu ülke Tayland’dan gelen baskı ve saldırılar sonucunda başkentin, Phnom Penh'e taşınması üzerine, dört asır boyunca terk edilmiş olarak kalır. Terk edilen bu tapınakları, orman sahiplenir ve sarıp sarmalar Angkor’u… 
O zamanlar ağaçların arasından tapınakları görenler buranın, Tanrı ya da devler tarafından inşa edildiğini düşünür...


Kamboçya’nın Siem Reap şehrinin, 10 kilometre uzağında, dev ağaçlar arasına gizlenmiş; mistik ve esrarengiz yüzlerce tapınağın, mezarın, antik kalıntının bulunduğu; dört yüz kilometrekarelik bir alana inşa edilmiş, dünyanın en büyük tapınak şehridir Angkor Wat…. 

1992 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesindeki yerini alan Angkor Wat; düzgün şehircilik planlarıyla, geniş bir su dağıtım şebekesi kuran, Khmer halkının, zirveye ulaşmış, yontma taş işçiliği ve yapı sanatının izlerini taşır.
Yalnızca büyüklük olarak değil, aynı zamanda su üzerine inşa edilmesi bakımından da, şimdiye kadar gerçekleştirilen en çarpıcı mühendislik projelerinden biri olarak görülen Angor Wat, dizaynındaki uyum ile Antik Yunan ve Roma mimarisi ile kıyaslanır. 
Bu büyük ören yerini çevreleyen duvarlar; üç kilometre uzunluğunda, sekiz metre yüksekliğindedir. Alanın birkaç girişi bulunuyor. Geniş bir suyolu üzerinde, taştan bir köprüyle ulaşılan Zafer Kapısı en etkileyici olanı. Bu yolun kenarlarında sağlı sollu 54’er heykel bulunuyor. Bir yılanı çekiştiren heykellerin güler yüzlü olanları iyiliği, asık suratlı ve çirkin olanları ise şeytanı ve kötülüğü temsil ediyor. Bunun mitolojik bir öyküsü de var: İyiler ve kötüler, Mandra Dağı’nda bulunan 'Okyanusların Sütü' adı verilen ölümsüzlük suyunu elde etmek için dünyaya gelirler. Bin yıl boyunca Mandra Dağı’nda bir yılanın ucundan iyiler, diğer ucundan kötüler su çeker. Bu sırada karalar birleşir, kıymetli taşlar oluşur.

Balta girmemiş ormanların kalbinde yer alan Angkor’un üzeri, 20. yüzyılda, üstünü örten toprak ve vahşi otlardan temizlenir. 1970-80 yılları arasında, Kızıl Kmerler döneminde, bakım çalışmaları dursa da, 90’lı yıllar da Dünya Mirası Listesine girmesiyle restorasyon çalışmalarına yeniden başlanır Angkor’da… 


ANGKOR WAT 
Göğe yükselen lotus çiçeği biçiminde ve her biri 55 metre yüksekliğinde olan beş kuleden oluşan Angor Wat, 30 yılda, 82 hektarlık bir alana inşa edilmiştir. Beş kulenin ortasında bulunan en yüksek kule, Hindu dininde dünyanın merkezi sayılan Meru Dağı’nı temsil etmektedir. Bu merkezin çevresindeki dört kule, Meru dağının dört zirvesini, ana duvar dünyanın ucundaki dağları, hepsini çevreleyen su hendeği ise sonsuz okyanusları simgelemektedir.
Angkor Wat, Angkor’da bulunan tapınakların en ünlüsü ve en büyüğüdür. 12’nci yüzyılda Kral II. Suryavarman tarafından yaptırılan Angkor Wat; Shiva, Vishnu ve Brahma tanrılarına adanmış bir Hindu Tapınağıdır. 

Uzaydan görülebilecek kadar büyük, içi su dolu devasa bir su hendeği, tapınağı çevrelemektedir. Tapınağın ana giriş kapısına gelmek için dar bir köprüden geçilir. 
İç tapınağın, dış duvarlarında toplamı 800 metreyi bulan rölyefler bulunmaktadır, girişte, duvardaki oymalarda ünlü Hint Destanları Mahabharata ve Ramayana betimlenmektedir.
Mısır Piramitlerinden daha çok taşın kullanıldığı Angkor Wat’ta, her taşın üzerine kabartmalar işlenmiştir. 
Yapıdaki her şey simetriktir, sağda ne varsa solda da aynısı vardır. O yüzden; “İnsan beyninin bugüne kadar tasarladığı en görkemli, en uyumlu yapıtı” olarak nitelendirilir. Kamboçya’nın ulusal bayrağına da işlenmiş olan Angkor Wat tapınağı, diğer birçok tapınağın aksine batıya bakmaktadır. Bu konu, hala bilim adamlarının tartışmalarına konu olmaktadır....
Mistik ve gizemli bir dünyanın içinde yürüdüğünüzü hayal edeceğiniz Angkor'da, büyüleneceksiniz...

Sırada;  Bayon,Preah Ko, Bakheng, Koh Ker, Banteay Srei, Klang, Baphuon tapınakları var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder